Konya Mutfağı"nda kotarılan her tür yemek sofraya konuluncaya
kadar birtakım evreler geçirir. Bu evreler Konya Mutfağına özgü birtakım
kuralların uygulanmasıyla gerçekleşir. Ben bu kuralların tümünü sofra ahlakı
olarak nitelendiriyorum.
Bunlardan ilki; yemek pişirilen temel gıda maddeleri, pazardan veya çarşıdaki
bakkaliye dükkânlarından satın alınıp, yemek pişirilmek üzere eve getirilen
her türlü yiyecek maddelerinin bir nesne içine konularak taşınması gerekir.
Konya çarşı geleneğinde, satın alman her tür yiyecek maddesinin onu almaya
güçleri olmayan kimselerin nazarından saklanarak eve iletilmesi gereklidir.
Aslında İslâmi inançlara göre de bu kural genel bir anlayıştır. Herkes, her
şeyi alamaz; belki o şeyi almayı arzulayan kimsenin parası yoktur. Bundan dolayı
satın alman her türlü yiyecek maddesinin sırlanması gerekir. Aksi takdirde
almaya gücü yetmeyenin, alman nesne üzerinde gözü kalır ki; geleneğimizde
büyük bir ayıptır.
Konya'da eskiden bugün olduğu gibi yiyecek maddeleri satın alındığında saydam
(şeffaf) poşetlerde taşınmazdı. Temel gıda maddeleri,"zembil"
denilen, deri ile saraçlanmış saplı torbalarda veyahut dalda (sırtta) taşman
Konya işi iki gözlü heybelerde sırlanarak kimsenin görmesine meydan
verilmeden evlere getirilirdi.
Eve getirilen temel gıda maddelerinden günübirlik yemek pişirilecekse, evin
hanımı tarafından bir ön hazırlık yapılarak sebze ve et bir tencereye basılarak
hayattaki veya örtme altındaki ocağın üzerine konularak yemek olarak
pişirilirdi. Yemek pişerken kendine özgü kokular yayarak komşularının koku
alma organlarını uyarırdı. O zaman ev sahibinin komşuluk hakkı olarak o
yemeklerden az da olsa, tadımlık olarak komşusuna göndermesi âdettendi.
Atalarımız boş yere söylememişler.
"Komşu da pişer bize de düşer" diye...
Pişirilecek yemek pahalı cinsinden ise, ev sahibi tarafından komşulara kokusu
gitmesin diye, komşu uyuduktan sonra pişirilirdi.
Örneğin bundan 50-60 yıl önceleri balık, pahalı cinsinden bir yemekti. Göl
veya deniz ürünü balıklar, ulaşım zorluğu nedeniyle zor koşullarda Konya'ya getirttirilirdi.
Bu bakımdan balık, Konya çarşısında pahalı satılırdı. Herkes balık alamazdı.
Bu nedenle balıklar komşular akşam uykusuna yattıktan sonra pişirilir ve daha
sonra yenilirdi. Bu hareket komşunun komşusuna olan saygısından kaynaklanan
bir sofra ahlâkıydı.
Temel gıda maddelerini çarşıdan yöntemiyle getirdik, pişirdik ve komşu
hakkını dağıttık. Sıra yemeğin sofraya konmasına geldi. Bundan sonra da başka
sofra kurallarına uymanız gerekecektir. Şimdi bunları görelim
Konya sofralarında genel kural, aile bireylerinin başı, yani ailenin en
yaşlısı sofraya oturmadan, diğer aile bireylerinin sofraya oturması olası
değildi.-Bazı olağan üstü durumlar hariç, sofra kurulur, ailenin başı
beklenirdi. Sofraya genellikle akşam namazı kılındıktan sonra oturulurdu.
Şayet evde yaşı küçük çocuklar varsa, bu kuraldan bağışlanmış olurlardı.
Konya'da öğün yemekleri yer sofrasında yenilirdi. Yer sofrası, yere serilen
bir sofra bezinin (sofra çiti) üzerine konulan kırmalı sini altı veya ters
çevrilmiş ufak bir masa, sehpa üzerine konulan yemek sinisi, yemeğe
oturanların sayısına göre büyük veya küçük olurdu.
Aile bireylerinin yemek için sofraya oturmadan önce ellerini yıkamaları kesin
kuraldı. Çünkü çorbalar ve pilav hariç, diğer yemeklerin tümünün elle
yenilmesi sünnetten sayılan bir âdetti. Bu bakımdan eller, mabeyinde veya
yemek yenilen yere getirilen, özel donanımlı el leğençelerinde, evin
küçükleri, kız veya gelinlerinin tuttuğu bardaktan (ıbrıktan) dökülen su ile
yıkandırdı. Eller yıkandıktan sonra, ya ibriği dökenin omzundaki ya da
evdekilerden küçük olan birinin elindeki peşkire (havluya) kurulanırdı. Daha
sonraları el yıkama işlemi, ibrik yerine, mabeynin uygun bir yerine konulan
çinko musluklarda yerine getirildi. El yıkama işlemi, yemekten sonra da
tekrarlanıyordu. Yemek yenilirken kirlenen eller yıkanarak arındırılıyordu.
Leğende veya musluk altında biriken sabunlu sular, aile bireylerinin biri
tarafından hayatın ayak değmez bir köşesine veya lağım çukuru varsa oraya
dökülürdü.
Sofraya bir ayak dik durmak üzere diğer ayak üzerine oturuluyordu.
"Sofra büyüğün su küçüğün" atalar sözünde olduğu üzere sofraya
büyükler otururdu. Gerekirse çocuklar için ayrı bir sofra da kurulurdu.
Sofraya oturan herkes, yemeye başlamadan önce içinden hafifçe bir besmele
okuması gerekliydi. Bazen bu sünnet-âdeti, sofranın büyüğü, unutan olabilir
düşüncesiyle, hatırlatma kabilinden, sesli olarak da yerine getirirdi. Aksi
halde yemeğin beti bereketi kaçardı. Yemeğe ilk olarak sofranın en yaşlısı
başlardı. Evin veya sofranın büyüğü başlamadan küçüklerin yemeğe başlaması
çok ayıplanan bir hareketti.
Yemekler ortaya konulan tas veya sahandan birlikte yenilirdi. Çok yaşlılar ve
çocuklar hariç, hiç kimsenin önüne ayrı bir tabak konulmazdı. Herkes önünden
yer ve eğer kaşıkla bir şey içiyorsa, kaşığında artık bırakmazdı. Eskiden
sofralara yenilmek üzere tandır ekmeği konulduğundan, ekmek bayat ise
bölünürken oluşan kırıntıların da mutlaka yenilmesi gerekliydi
Sofrada su ortaya konulan su bardağı ile müştereken yanı başlarına konulan
testiden doldurularak içilirdi. Sofrada herkes için ayrı bir bardak
düşünülmezdi.
Ortaya konulan çorba tasındaki çorba ile sahandaki yemeğin mutlaka
bitirilmesi gerekliydi. Yemek tabağı veya çorba tası artıklı olarak sofradan
kaldırılmazdı. Çorbanın veya yemeğin sofraya oturan biri tarafından
sünnetlenmesi gerekliydi.
Bu işi de sofrada
bulunanlardan biri görev olarak yapardı.
Sofradan kalkanlar "El-hamdü-lillah" diyerek Allah'a hamd
ederlerdi.
Sofra bezi, sofrayı kuran aile bireyi tarafından yöntemiyle toplanarak içinde
bulunan ekmek ve yemek kırıntıları hayatın yine ayak değmeyecek bir yerine
yahut evde tavuk veya kedi varsa onlar tarafından yenilmek üzere bir kenara
silkelenirdi.
Sofradan kaldırılan kapkacak evin hanımı tarafından evin neresinde yıkanıyorsa,
oraya yıkanmak üzere kaldırılırdı.
Evin reisi, yemeğin ağırlığını üzerinden atabilmek için evin oturma odasındaki
pencerenin yanındaki hayata bakan sedirin üzerindeki yerine oturarak bafon
(pafun) "dabaka"dan sardığı tütününü ve hanımının pişirdiği sade
kahveyi gallavi fincanından içerek kendine gelirdi.
Konya sofra sahipleri, cömertliğini ve sehavetini sade evin de kurduğu
sofrada göstermez. Dışarıda oluşan olaylar içinde du yarlıdır. Örneğin bir
komşusu mu hastalandı? Ona hemen evinde pişirdiği bir tas çorbayı göndermekle
komşuluk ilişkilerinin gereğini yerine getirir, onun gönlünü alır.
Komşusu, arkadaşı, dostu ölen bir Konyalı, sofrasını bu kimselerin evine
taşır. Acık günlerinde onlara "şenlik" olur. Cenaze sahibi ile
taziyet için gelen misafirlerin karnını doyurur.
|